Oya Aydoğan kimdir
Sempatik halleri ve ses getiren sinemalarıyla sevenlerinin kalbini kazanan, Banu Alkan ile çekişmeli halleriyle bilinen Oya Aydoğan’ın hayat hikayesidir…
“Ben bu sevgiyi fedakârlıklar karşılığında kazandım. 30 küsur yıllık meslek hayatımda hayranlarım benim için daima ön planda oldu. Ben oyunculuk yapabilmek için çok savaş verdim. Karşılığında evliliğim yürümedi, aile hayatım olmadı. Oyunculuk uğruna evliliğim bitti. Lakin hayata bin kez gelsem yeniden Oya Aydoğan olmak isterdim.” demiş bir röportajında. Hayatta ne olmak istediğini bilmekten emin olmak, geldiğin noktadan şad olmak ne hoş.
3 yıl evvel bugün aldık Oya Aydoğan’ın hayata ve bizlere veda edişini. Vakit çok acımasız bir kavram, ne de süratli geçiyor…
Ruhun şad olsun Oya Aydoğan,
Sevgimle…
Çocukluğu ve eğitim hayatı
Oya, 10 Şubat 1957’de, Erzincan’da, Güldane ve Cemal Aydoğan çiftinin iki çocuğundan biri olarak dünyaya geldi. Bir de ailesinin Ayhan ismini verdikleri bir ağabeyi vardı. Çocukluğu İstanbul, Beyoğlu’nda geçti.
Ortaokulu o periyot “Fransız Kız Ortaokulu” ismiyle eğitim veren “Sainte-Pulcherie Fransız Lisesi”nde, akabinde liseyi de Saint Michell Fransız Lisesi’nde okudu. Tüm öğrencilik ömrü boyunca onun aklı da gönlü de artist olmaktaydı. Yıllarını Yeşilçam artistlerini seyrederek geçiriyordu.
En büyük bahtı da en büyük heyecanı da Beyoğlu’nda yaşıyor olmaktı aslında. Zira burada Yeşilçam artistleriyle sık sık karşılaşmak mümkündü. Bir vakit gelecek tıpkı sahneyi paylaşacağı pek çok isme, artık uzaktan hayran hayran bakmakla yetinmeliydi. Bu günleri çok sonra bir röportajında şöyle anlatacaktı: “Yeşilçam Sokağı’na giden yol bizim okulun oradan geçerdi. Kadir İnanır’dan Cüneyt Arkın’a kadar bütün artistleri okul yolunda görüp heyecanlanırdık. Gittiğim her yer yıldız kaynıyordu.”
(Annesi Güldane Hanım)
Babası karşı çıktı
Cemal Beyefendi, sert biriydi. Aslında 3 tane genç dayı da onlarla birlikte yaşadığı için terbiye konusunda dayağa başvuruyordu. Vakit zaman bu hâllerinden Güldane Hanım da nasibini alıyordu. Oya, annesini çok erken kaybetti. Son 8 yılını yatalak geçirdiğinde ona Oya bakacaktı. Güldane Hanım öldüğünde 48 yaşındaydı.
Güldane Hanım, Cemal Bey’in bilakis yumuşak yüzlü, sevgi dolu biriydi. Oya, ne kadar âlâ istikameti varsa, hepsini annesinden alarak büyümeyi seçti. Babasından nefret etmedi; lakin onun davranışlarındaki aksilikleri da yanlış bulup üzerine almayı reddetti.
Oya’nın en büyük hayali hayran olduğu isimler üzere bir Yeşilçam artisti olmaktı. İdolü Türkan Şoray’dı. Bunun için önüne çıkan her fırsatı kesinlikle kıymetlendirmek istiyordu. Ancak babası bu işe mutlaka karşıydı. Aslında pek çok şeye olduğu üzere; tek kızdığı Oya’nın artist olma hayali değildi zira. Bu günleri de bir röportajında şöyle özetliyordu Oya:
“Babam kıyameti koparıyordu. Üstelik tek kızdığı bu artist olma sevdam da değildi… Mahallede kızlarla otururken görse bile beni üst çağırır, sonra da döverdi. Bir de o yetmezmiş üzere abim de çok sonluydu. Allah’tan sonra yurtdışına okumaya gitti de kurtuldum. Fakat asıl özgürlüğüme abim ve dayılarım meskenden ayrıldığında kavuştum.”
Hoşluk müsabakası ile yıldızı parladı
Oya, hayallerinin gerçek olacağı günler için her fırsatı değerlendirmeye çalışıyordu. Sinemaya birinci adımını 1972’de, “Kabadayılar Kralı” ile attı. 80’lerde bir mühlet şarkıcılık da yaptı.
Bir yandan da hoşluk müsabakalarına katılıyordu. 1975’te “Alev Gün” ismiyle katıldı bir hoşluk müsabakasına. Birinci olmuştu. Fakat ailesinin baskısıyla mükafatı iade etmek zorunda kalmıştı. Bu baskı onun hayallerini daha da kamçılıyordu. 1976’da Ses Dergisi’nin düzenlediği 8. Sinema Artisti Yarışması’na bu defa kendi ismiyle katıldı ve hayatı değişti. Oya, bu hoşluk yarışında birinci oldu ve talihi o vakit açıldı. 6 değerli firmadan sinema sineması için teklif almıştı. Üstelik hepsi de başroldü.
Hayalini kurduğu üzere Yeşilçam’ın bir kesimi oluyordu artık. 1976-2016 tarihleri ortasında 51 sinema sineması, 13 televizyon dizisinde oynadı. Kemal Sunal, Kadir İnanır, Cüneyt Arkın, Salih Güney, Gökhan Güney, Müslüm Gürses, Ferdi Tayfur, Orhan Gencebay, İbrahim Tatlıses üzere periyodunun çok ünlü isimleriyle sinemalar çekti…
Bu müsabaka, hayatına bir de yıllar sürecek bir çekişme getirdi. Müsabakaya Banu Alkan da katılmıştı ve Oya Aydoğan, kendisinin birinci olduğu bu yarışta, Banu Alkan’ın da dördüncü olduğunu söylerken, Banu Alkan ise, yarıştan çekildiği için dereceye girmediğini söylüyordu…
(Cüneyt Arkın ile)
Artık bir Yeşilçam oyuncusuydu
Birebir yıl birinci başrolü Cüneyt Arkın ile paylaştığı “Deli Şahin” için “Gülcan” karakteriyle kamera karşısındaydı. Bu sinema, onun Yeşilçam’a attığı birinci resmi adım olarak tarihe geçti. Bundan bu türlü oynayacağı pek çok sinemayla sevilecekti…
1978’de Ertem Eğilmez üretimi “Neşeli Günler”deki rolüyle hafızalara kazındı. Adile Naşit ile Münir Özkul’un turşu suyu kavgasıyla ayrıldığı sinema olarak bilindi Sevinçli Günler. Oya da onları bir ortaya getirmeye çalışan evlatlarından biri olan Zeynep’ti.
Yeniden 1978’de, bu sefer Kemal Sunal ile “100 Numaralı Adam”da başrolü paylaştı. Sinemadaki “Hiç aşık oldun mu?” sahnesi unutulmaz Yeşilçam sahneleri ortasında yerini aldı. 1982’de, tekrar Kemal Sunal ile “Yedi Bela Hüsnü” sineması için kamera karşısındaydı. Sinemada Hüsnü’nün aşık olduğu mahallenin hoş kızı “Hüsniye”yi canlandırıyordu.
1979’da, Kadir İnanır ile “Doktor”da, “Ayşe” karakteri ile başrolü paylaştı. Yeniden birebir yıl “Nazey” sineması için bu kere İzzet Altınmeşe ile kamera karşısındaydı. Güneydoğu Anadolu yöresinde birbirini seven iji köylü gencin aşklarını anlattılar.
1981’de İbrahim Tatlıses ile başrolü paylaştığı “Tövbe” ile muvaffakiyetini katladı. Ferdi Tayfur ile de çok defa başrolde buluşan Oya, 1983’te, “Kalbimdeki Acı”da ona aşık bir bayanı oynamıştı. 1984’te, “Zavallılar” sinemasında, Küçük Emrah’ın annesi rolünde epeyce ilgi çekmişti. 1986’da Emrah ile birlikte oynadığı “Merhamet” sinemasının de yapımcılığını yaptı.
(Bez Bebek)
Televizyonda Oya Aydoğan
Oya, birinci kere 1978’de, “Denizin Kanı” isimli televizyon dizisinde “Iraz” karakteri ile göründü. 1993’te de “Hamuş” isimli dizideydi. Lakin 1997’deki “Fırat” dizisindeki oyunculuğu ile isminden kelam ettirdi. 2000’de çok sevilen “Evdeki Yabancı” dizisinde “Ahu Balkan” karakteriyle seyirci karşısındaydı. Daima dram sahnelerinde görmeye alışık olunan Oya Aydoğan, bu dizi ile çizgisi dışına çıkmıştı. 2002’de, “Pembe Patikler” isimli dizide Zeliş’in annesi Cangül’e hayat verdiğinde güldürüde de başarılı olacağını bir sefer daha kanıtladı. 2007-2010 yılları ortasında “Bez Bebek” isimli fantastik çocuk dizisindeki “Kulina” karakteri ile hafızalara kazındı.
2011’de, Emel Müftüoğlu ile birlikte “Şekerli Kahve” isimli televizyon programını sundu. Ölmeden kısa bir müddet evvel de Lerzan Keyifli ile “Söylemezsem Olmaz” isimli magazin programını sunuyordu…
Kelam konusu oyunculuk olduğunda o, bulunduğu her yerin kadrini değerini bildi. Bir röportajda “Sizi son yıllarda daima dizilerde izliyoruz. Bugünden geçmişe baktığınızda nasıl bir değişim görüyorsunuz?” diye kendisine yöneltilen soruyu şöyle cevaplamıştı:
“İyi ki diziler çıkmış. Yoksa biz nasıl para kazanacaktık? Senelerce Oya Aydoğan olduktan sonra gidip bir Fransız kolejinde öğretmen olamazsın. O yüzden ben dizilere çok hürmet duyuyorum. Oyacığım sinema nitekim aşk ve nitekim dizi sinemadan farklı! Yani resmen yer yerinden oynamış üzere. Mesela bizim sette kuaförümüz yoktu, saçlarımızı bigudilerle geceden sarardık. Yalnızca sandviç verilirdi. Kıyafetleri kendimiz ayarlardık. Geçersiz takı takamadığımız için varlıklı akrabalarımızdan mücevher alırdık. Saat 08.00’de sette olunurdu ve herkes servisle giderdi. Setiniz bitse bile paydos verilmesini beklerdiniz. Artık başrolseniz özel otomobillerle alınıyorsunuz. Bir de para yoktu. Ben senede 50 sinemada oynardım. 8 sene sonra küçük bir mesken alabildim. Artık sponsorlar var. Hayat kolay.”
(Oğlu Gurur ile)
Özel hayatı
Oya, Haluk Ulusoy ile Şubat 1978’de, Suzan Avcı aracılığıyla tanıştı. Müslüm Gürses ile “İsyankâr” sinemasını çekiyorlardı. Bir sahne, otobüs firması olan Ulusoy Tesisleri’nde çekilecekti. Haluk, Oya’yı birinci sefer bu sahne sırasında gördü ve aşık olmuştu. Suzan Avcı bu noktada ortaya girdi ve onları tanıştırdı.
Çok geçmeden Haluk, Oya’ya evlenmeleri konusunda ısrar etmeye başladı. Lakin ne Oya’nın annesi Güldane Hanım, ne de Haluk’un babası Saffet Beyefendi razı geliyordu bu evliliğe. Onlar tekrar de ortalarındaki aşka karşı koyamadı ve Mart 1979’da Sarıyer Nikah Dairesi’nde gizlice evlendiler. Ne bir davetlileri vardı ne de nikahlarına şahitleri. Hatta Oya gelinlik de giymemişti. Oya’nın şahitliğini de nikah dairesinin kapıcısı olmuştu.
Bir heyecanla bâtın bir formda başlayan bu evlilik sadece4 gün sürebildi. Zira Güldane Hanım öğrendiğinde yataklara düşmüştü. “Bu iş bitecek!” diyor, öbür da bir şey demiyordu. Haluk da babasının yansısından çekinmeye başlamıştı. Oya da daha fazla annesinin bu haline dayanamadı ve meskene döndü. Hiç vakit kaybetmeden de boşanma davası açıldı. Yıllar sonra ikisi de bu evliliği bir gençlik yanlışı olarak anacaktı…
(Latif Demirbağ)
Oya bu çalkantılı evlilik macerasından sonra bir müddet Gazinocu Tamer Taylan ile birlikte yaşadı. 1988’de ise, Latif Demirbağ ile tanıştılar ve ani bir kararla evlendiler. Latif Demirbağ, İzmir’in tanınan iş adamlarındandı. Bu evlilikten “Gurur” ismini verdikleri bir oğulları oldu. Oğullarına ismini yakın dostları Orhan Gencebay ile Parıltı Yerlitaş koymuştu. Birbirlerine aşık olmuşlardı; fakat bu evlilik de Latif’in maço halleri sebebiyle bir buçuk yılda bitti. Oya Aydoğan’ın en tanınan olduğu vakitlerdi. Şiddet içeren bir bağlantıya devam edemeyeceğine karar vermişti…
(Kedi Özledi)
Mükafatları
Oya Aydoğan, 2013’te, Elazığ’da düzenlenen Milletlerarası Çayda Çıra Sinema Festivali’nde “Onur Ödülü”ne layık görüldü.
2013 üretimi “Kedi Özledi” sinemasındaki Meloş karakteri ile 2014 Sadri Alışık Ödülleri’nde güldürü kolunda “En Düzgün Yardımcı Bayan Oyuncu Ödülü”nü kazandı.
2015’te, magazinci.com’un düzenlediği 15. Yıl İnternet Medyası Ödülleri’nde, Ferdi Tayfur ile birlikte “Yaşam Uzunluğu Onur Ödülü”ne layık görüldü.
Oya Aydoğan öldü
Oya Aydoğan yüksek tansiyon hastasıydı. Oğlu Gurur’un, bir röportajda verdiği bilgiye nazaran, aslında yaşanan sıhhat durumu anlık bir şey değildi. Tertipli olarak denetimlerine gitmiyordu ve aortunun yavaş yavaş inceldiği de fark edilememişti. Bu incelme, en ufacık bir öksürme, kusma üzere durumda yırtılmayla sonuçlanabilirdi. Oya Aydoğan’ın başına gelen tam olarak buydu.
Yediği patates boğazına takıldı ve aort yırtılması sonucu kaldırıldığı hastanede 12 saat süren bir ameliyata alındı. Akabinde ağır bakımda uyutulan Aydoğan, 6 gün dayanabildi. Yedinci gün, 15 Mayıs 2016’da, sabah saat 07.15’te hayata gözlerini kapadı.
Sempatik halleri, ses getiren sinemaları, bir de Banu Alkan ile çekişmeleriyle bir Oya Aydoğan geçti bu dünyadan…
Düzgün ki…
Damla Karakuş
[email protected]
Not: Biyografisini okumak istediğiniz bireyleri lütfen bizimle paylaşın.
Instagram: biyografivekitap
