malatya oto kiralama evden eve nakliyat hot air balloon tour cappadocia cappadocia green tour
DOLAR

32,3725$% 0.16

EURO

34,9560% -0.33

STERLİN

40,9636£% 0.17

GRAM ALTIN

2.324,23%0,22

ÇEYREK ALTIN

3.994,00%0,10

BİTCOİN

2271684฿%0.83973

Öğle Vakti a 13:15
İstanbul AÇIK 14°
  • Adana
  • Adıyaman
  • Afyonkarahisar
  • Ağrı
  • Amasya
  • Ankara
  • Antalya
  • Artvin
  • Aydın
  • Balıkesir
  • Bilecik
  • Bingöl
  • Bitlis
  • Bolu
  • Burdur
  • Bursa
  • Çanakkale
  • Çankırı
  • Çorum
  • Denizli
  • Diyarbakır
  • Edirne
  • Elazığ
  • Erzincan
  • Erzurum
  • Eskişehir
  • Gaziantep
  • Giresun
  • Gümüşhane
  • Hakkâri
  • Hatay
  • Isparta
  • Mersin
  • istanbul
  • izmir
  • Kars
  • Kastamonu
  • Kayseri
  • Kırklareli
  • Kırşehir
  • Kocaeli
  • Konya
  • Kütahya
  • Malatya
  • Manisa
  • Kahramanmaraş
  • Mardin
  • Muğla
  • Muş
  • Nevşehir
  • Niğde
  • Ordu
  • Rize
  • Sakarya
  • Samsun
  • Siirt
  • Sinop
  • Sivas
  • Tekirdağ
  • Tokat
  • Trabzon
  • Tunceli
  • Şanlıurfa
  • Uşak
  • Van
  • Yozgat
  • Zonguldak
  • Aksaray
  • Bayburt
  • Karaman
  • Kırıkkale
  • Batman
  • Şırnak
  • Bartın
  • Ardahan
  • Iğdır
  • Yalova
  • Karabük
  • Kilis
  • Osmaniye
  • Düzce
a

Ara Güler Kimdir?

Ara Güler Kimdir?

Kadrajı eski İstanbul’dan dünyaya açılan, savaş fotoğraf muhabirliği yapan, ünlü isimlerin fotoğraflarını da çeken, adı dünyaya yayılan usta fotoğrafçı, fotoğraf muhabiri Ara Güler’in hayat hikayesi…

O her ne kadar bu kadarıyla yetinmese de herkes tarafından sade bir şekilde “İstanbul Fotoğrafçısı” olarak tanınan Oysa o kendisini hep dünya insanı olarak gördü. “Dünyanın foto muhabiriyim” diye tanıtıyordu herkese kendini. Dünyanın en iyi 7 fotoğrafçısından biri olarak tanındığınıda da düşünürsek, haksız değil bakıldığında.

Aksi sinirli halleri, öte yandan tatlı görünüşüyle şimdi de ona veda etme zamanı. Yaşıyordu, biliyordum ya, en zor şeyde bu cümleleri kurmak galiba. İstanbul’a aşık genç, çocuk tarafını dün gece İstanbul’a döndü; gözlerini sonsuzluğa yavaşça kapadı.

Şimdi ondan sadece geriye fotoğrafları kaldı. Evet her şeyi buraya sığdırmam imkansızdı. Bugün de Ara Güler için yüreğimin büyük ağırlığını test ettim. Ardından böylesine huzurlu bir “Güle güle” diyebildiğim için de ayrıca bir sevinç coşkusu da var o çetin ağırlığın içinde.

Ruhun şad olsun Ara Güler…

ÇOCUKLUĞU

Güler, 16 Ağustos 1928’de Istanbulun Beyoğlu ilçesinde, Verjin Hanım ve Dajad (Dacat) Derderian Bey’in oğlu olarak hayata geldiği ailesi, ona, “Aram Güleryan” ismini verdiler. Verjin Hanım, İstanbullu varlıklı bir Ermeni ailesinin kızıydı. Babası ise eczacı, Giresun’dan İstanbul’a, 6 yaşındayken okula gitmek için gelmişti.

Güler, belki ailesinden aldıklarıyla , belki de biraz okuldan aldıklarıyla, küçük yaşta tiyatronun hayranı oldu. Ara güler sivri dili, aksi tavrı , sinirli ama tatlı halleriyle bir usta fotoğrafçı olacak, kadim bir İstanbullu olarak tanınacak.

ANNE VE BABASI

Çocuk küçük hafızasında birçok anı topluyordu. Bunlardan birini ise Atatürk oluşturuyordu. Onunla ilgili anısını yıllar sonra şöyle anlatacaktı: “Florya Köşkü’nün yanındaki halk plajının üstünde evimiz vardı. Atatürk de zaman zaman oraya gelir denize girerdi. Atatürk’ü görmüşümdür. Çünkü hep orada otururdu, çizgili mayosuyla. Öyle barikat falan da yoktu. O geldiğinde biz de bütün veletler toplanırdık. Daha küçüğüz tabii, Atatürk’ün kim olduğunu bilmezdik bile. Arkası kesik bir sandalı vardı. İşte ben o sandalın arkasına takılıp yüzen veletlerden biriydim”. Belki de o her şeyi fark ettiği anda başlamıştı hayatı.

EĞİTİM HAYATI

1951’de bitirmiş olduğu Getronagan Ermeni Lisesi sıralarındayken, bir yandan da sinema stüdyolarında, sinemacılığın hemen hemen her alanında çalıştı. Aslında bir yandan da erkenden çalışma hayatına da atılmış oldu. Sinema, tiyatro konusunda oldukça kesin ve kararlıydı. Muhsin Ertuğrul’un yanına tiyatro ve oyunculuk dersi almak için gitmeye başladı. Her şeyi emek emek öğrenip, ya rejisör olmak ya da oyun yazarı olmak istiyordu. Ama Gülerin mesleği, Muhsin Ertuğrul’dan aldığı eğitimlerin görsellik alanından şekillenecekti.

Lisenin bitirdikten sonra İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesin’de okumaya devam etti. Öte taraftan da “Yeni İstanbul” gazetesinde yazarlığa başlamıştı. Bunda babasının büyük yardımı oldu. Babası, Gülere lisedeyken 35 milimlik bir film makinesi ve bir de fotoğraf makinesi hediye almıştı.
Çektiği ilk fotoğraf, Ticaniler diye bir grubun kırdığı Gümüşsuyu’ndaki Atatürk heykelinin resmiydi. Yeni İstanbul’a fotoğraf muhabiri olarak işe girmesine de vesile oldu.

Ermeni gazetelere de sanat yazıları yazardı. Her ne kadar üniversiteyi İktisat bölümünde okuyor olsa da, Güler, gazeteci olmaya karar verdi. Gazeteciliğin içinde kendine bulacağı yer için de biraz zamana ihtiyacı vardı.

Bir eşikten atlayınca başlar hayat

Gerçekten de insanın hayatıda böyle oluyor işte. Bir yerlerde yollar ayrılır ve seçtiğin yol, senin hayatın olur. Güler için de bu eşik, 1958’de foto muhabirliğine başlaması oldu. 1961’e kadar “Hayat” dergisinde Fotoğraf Bölümü Şefi olarak çalışmaya başlamıştı.

1960’lı senelerden sonra da dünyaya açıldı ve işini farklı yerlerde yapmaya başladı. Sonunda kim olduğunu ve ne yapması gerektiğini bulmuştu. Gözleri ışığı da, güzeli de, yaşanan olayı da bir başka seçiyordu artık.

ÖYKÜ VE SENARYOLAR YAZDI

Aslında başlarda rejisör ya da oyun yazarı olmak istiyordu. Bu istek aklına elbette çok okumaktan düşmüştü. Daha lisedeyken ezberlemişti bütün klasikleri. O Dönemin Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel’in tercüme ettirdiği Dünya Klasiklerinin hepsini okumuştu. Daha çok Batı Edebiyatı’nı okuyordu evet, ama aynı zamanda batı felsefesini de merak ediyordu.

Okuma alanında kendini geliştirmeye başladığında fark etti ki roman okumak pek ona göre değildi. Ona bir şeyler katacağını düşündüğü kitapların peşine düşüyordu. Zaman içinde bu okumalar yerini yazma hevesine bıraktı. Güler, 1946’da yazdığı ilk öyküsüne “Mahkum” adını verdi. Özellikle içinde olmadığı bir dünyayı yazmak için yanıp tutuşuyordu.

“Bir Garip Yılbaşı Gecesi” ismini verdiği oyunu yazdığında daha yirmili yaşlardaydı. Aslında 9 tane yazmış; ama diğer sekizini çok amatörce gördüğü için çöpe atmıştı. Amatör hissiyatların profesyonelce ortaya konmasını sanata haksızlık olarak görüyordu.

Yeni İstanbul ve New York Herald Tribbune gazetelerinin düzenlediği “Dünya Edebiyatı Yarışması”na gönderdiği hikayesini. Ermeni olduğu için Ali İhsan Akgün adıyla katılmıştı. Üçüncü olduğunu öğrendiğindeyse adını açığa çıkardı.

DÜNYANIN EN İYİ 7 FOTOĞRAFÇISI ARASINDA

Başarılarının övgüleri ve tebrikleri ona çabucak dönmüştü. Güler, 1953’te Henri Cartier Bresson ile tanıştı; Paris Magnum Ajansı’na katıldı. 1961’de İngiltere’de yayınlanan Photography Annual, onu, “Dünyanın En İyi Yedi Fotoğrafçısından Biri” olarak tanımlamıştı bile.

Elbette ardında başkalarını da taşımıştı. Yine aynı yıl Amerika Dergi Fotoğrafçıları Derneği, onu derneğin üyeleri arasına aldı. Ayrıca Türkiye’den ilk üyesiydi.

1958’de Time-Life, Der Stern, Paris-Match dergilerinin Yakın Doğu Foto Muhabirliğini yapmaya başladı. 1961, aynı zamanda Güler’in askere gittiği yıl. Vatani görevini tamamlayıp döndüğünde Hayat Dergisi’nde Fotoğraf Bölüm Şefi olarak çalışmaya başladı.

Dünyada adı geçtikten sonrası bolca fotoğraf içeren uzun ve hızlı bir çalışma hayatıydı. Ünü dünyaya yayılmış bir Türk fotoğrafçı olarak Amerika, Paris, Almanya gibi ülkelerde birçok sergi açtı, birçok ünlünün fotoğraflarını çekti, röportajlar yaptı.O sadece fotoğraf çekmiyordu, aslında çok önemli bir tarihi arşiv oluşturuyordu.

Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nden, Foto Muhabirliği dalında birincilik ödülü aldı. Tabii zamanla bu ödüller hızla arttı, Ara Güler’in adı dünyaya yayıldıkça yayıldı. Ara Güler hakkında sekiz doktora tezi yazıldı. Bunlardan biri Münih Üniversitesi’ndeydi. Ayrıca Mimar Sinan, Boğaziçi ve Yıldız Teknik Üniversiteleri tarafından Fahri Doktora unvanına layık görüldü.

FOTOĞRAF MUHABİRİ ARA GÜLER

Güler, Savaş Foto Muhabiri görevi ile 4 savaşa katıldı. Bu savaş ortamlarında çektiği resimler dünyada birden çok dergide yayımlandı. Hatta bir tanesi Times Dergisi’ne kapak dahi oldu.

Bu zorlu yolculuğun’ da üstesinden başarılı bir şekilde gelmişti. Haliyle onurlandıracak bu tepkiler çıkıyordu ortaya. Mesela bir İsviçre yayını olan Camera Dergisi, Ara Güler’e özel bir sayı çıkardı. Almanya’da çok titizlikle ve az kişiye verilen “Master of Leica” unvanına da layık görüldü.

Dünyayı dolaşıp röportajlar yapan Güler, Magnum Ajansı bağlantısı ile bunu bütün dünyaya duyurmayı başardı. Listesinde İsmet İnönü, İndira Gandi, Winston Churchill gibi birçok siyasi isimle ve daha nice sanat insanı vardı.

BELGESEL FOTOĞRAFLARININ’DA USTASI

Güler, Türk fotoğrafçılığının ustalarından biri oldu ve dünya fotoğrafçılığında da oldukça önemli bir yer edindi. 1979’da, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nden, Foto Muhabirliği dalında birincilik ödülünü aldı. Tabii zaman geçtikçe bu ödüller de hızla arttı, Ara Güler’in adı yayıldıkça yayıldı.

Fotoğrafçılıkta ustalaştığı alanlardan biri de belgesel fotoğraf biçimi oldu. Bu konuda da ayrı bir ün kazanmıştı.
Yavuz zırhlısının sökümünü anlatan “Kahramanın Sonu” adını verdiği bir belgesel filmi de çekti. Arkeolojiye ve tarihe duyduğu merakını, fotoğrafçılıkla birleştirdi.

Fotoğrafları Amerika’da Rochester George Eastman Müzesi ve Nebraska Üniversitesi Sheldon Koleksiyonu, Paris’te Ulusal Kitap, Almanya’da Köln Mueseum Ludwing ve Das Imaginare Photo Museum bünyesinde sergileniyor.

ARA GÜLER EVLENDİ

Güler, 1975’te Perihan Hanım ile tanışıp evlendiler. Ama bu evlilik yalnızca 4 yıl kadar sürdü.

Güler , ikinci evliliğini ise 1984’te Suna Taşkıran ile yaptı.

ARA GÜLERİN KİTAPLARI

Ara Gülerin çektiği fotoğraflar zamanla kitaplaşmaya da başladı. Birincisini 1980’de Karacan Yayınları bastı; fotoğraflarının bir kısmını içeriyordu. 1986’da da Prof. Abdullah Kuran’ın kaleme aldğı “Mimar Sinan” adlı kitabı fotoğrafladı.
Hürriyet Vakfı’nın yayımladığı bu kitap, ayrıca 1987’de de Institute of Turkish Studies tarafından İngilizce olarak yayımlandı. Yine yıllarca üzerine çalıştığı Mimar Sinan yapıtları fotoğrafları 1992’de, Amerika ve Birleşik Krallık’ta Thomas and Hudson, Singapur’da Archipelago Press, Fransa’da Edition Arthaud tarafından “Turkish Style” başlığıyla duyuruldu. Fransa’da ise, Albin Michel Yayınevi, “Demeures Ottomanes de Turquie” adıyla yayımlandı.

1989’da “Ara Güler’in Sinemacıları” kitabı Hil Yayınları tarafından basıldı. Bu çalışmaları, Dünya Şirketler Grubu’nun 1994’te yayımladığı “Eski İstanbul Anıları” ve 1995’teki “Yitirilmiş Renkler Kitabı” izledi. Ana Yayıncılık ise yine 1994’te “Bir Devir Böyle Geçti, Kalanlara Selam Olsun” ve 1995’te “Yüzlerinde Yeryüzü” adlı eserleri bastı.

Kitapların sayısı günden güne, yıldan yıla hızla arttı. Bir röportajı sırasında ona, “Adınıza çıkan 56 kitap var; şu daha iyi diye bir ayrım yapıyor musunuz?” diye soruldu. “56 kitap yapan adamı döverler be! Olur mu 56 kitap, ama fotoğrafta olur neden? Her an değişen bir şeyin karşısındasın ve ondan bir şey yakalıyorsun. Bunları yan yana getirdiğin zaman yeni bir dünya oluşturuyorsun, bu oluşturduğun dünya senin dünyan oluyor. Ve sen onu mecburen seviyorsun zaten. Ben aslında bütün kitaplarımı seviyorum. Tabii ki bu daha iyidir dediğim vardır, ama mühim olan o değildir, mühim olan fotoğraf nedir sorusunun cevabıdır” diye yanıtladı.

FOTOĞRAFÇILIK VE GAZETECİLİK ARASINDAKİ FARK

Fotoğraflarının büyük bir kısmı Amerika, Fransa ve Almanya’da müzelerde sergilenen Ara Güler, fotoğraflarını çekerken Leica makinesini kullanıyordu. Ona göre fotoğraf bir sanat değildi. Bir röportajında kendisine “Fotoğraf nedir?” diye sorulduğunda yanıtı: “Fotoğraf bir kere sanat falan değildir. Fotoğraf görülen bir şeyin zapta kayda geçmesidir. Fotoğraf meselesi bir arşiv meselesidir. Arşiv; kaybolmasın, yitmesin, bitmesin, gene bakayım, gene göreyim diye. Onun için fotoğraf bir alettir, makinedir onunla hayatı yakalarsın hayatı yakalamak da arşiv yapmandan çok daha mühimdir. Bir arşiv bir dünyayı getirir. Fotoğraf makinesinin icadı bunun içindir”. Aslında işte bu kadar basitti.

Ara Güler, aslında bir gazeteci olduğunu da işte bu noktada ayırdı. Bu konuya ise şu şekilde çarpıcı bir açıklık getiriyordu: “Ben de gazeteciyim. Fotoğrafçı değilim. Fotoğrafçı ile gazeteci arasındaki fark budur. Fotoğrafçı bomba patlar kaçar. Ama gazeteci peşinden gider olayı yakalamaya çalışır. Ben de bu yaşa kadar ona göre çalıştım”.

ÜNLÜ İSİMLER İLE ARA GÜLERİN ANILARI

PİCASSO

Ara Güler dünyaca çok ünlü bir fotoğrafçıydı ve bunun getirileri de elbette diğer ünlü isimlerin fotoğraflarını çekmek oldu. Onlarla röportaj da yapıyordu, gazeteciydi sonuçta.

Şüphesiz bu konuda anıları arasındaki en özel isim onu için Picasso oldu. Aynı zamanda onun en ünlü fotoğrafı olarak da tanınacaktı. Ara, Cannes Film Festivali’ni izlemeye gönderilmişti. Kapıda fotoğraf çekiyordu. Bir anda herkes yere düştü, lambalar devrildi. Rutin bir fotoğraf çekiminden fazlasıydı. Bakımsız, kısa boylu bir adam sıradan görüntüsüyle geliyordu; Pablo Picasso.

Ara Güler Picasso’nun fotoğrafını çekmeyi aklına koydu. O günlerde fotoğrafçılığını yaptığı Skira Yayınevi, Picasso’nun kitabını basıyordu. Hemen kitabın basıldığı yayınevine gitti. Patron da arkadaşıydı. “Beni yanında götürmezsen senin için ne bir fotoğraf çekerim ne de bir daha seninle konuşurum” dedi. Evet, artık dünyanın en ünlü ressamının fotoğrafını özel olarak çekme fırsatını birazda olsa bulmuştu. Ev atmosferindeki fotoğraflarını çekmekle görevliydi. Gitti, 3 gün evinde kaldı.

Sonrası Ara için de büyük bir sürprizdi. Picasso, Ara’ya dönüp, “Sen benim bu kadar fotoğrafımı çekiyorsun, ben de senin resmini çizeyim” deyiverdi. İnsan herhalde böyle bir anı hayatında bir kere yaşardı. Ara Güler şaşkınlıkla şöyle bir baktı. Karşısındaki adam dünyanın en ünlü ressamıydı ve 90’ındaydı. Bir şeyleri söylediğini unutması çok doğaldı. Hemen oracıkta bir kağıt aradı ve buldu. Picasso, Ara’nın resmini çizdi ve imzasını attı.

DALİ

Güler, bir diğer efsanevu çalışmasını da bir diğer ünlü ressam Salvador Dali ile gerçekleştirdi .Güler dalinin Paris’te kaldığı otele gitmişti. 101 numaralı odanın kapısından bakan Dali, “Niye benim fotoğrafımı çekmek istiyorsun” diye sordu. “Çok meşhursun da ondan” diye cevapladı Güler. Sonra Dali, “Benim dakikam 25 bin dolardır” dediğinde Ara’nın ”Güzel, ama ben bir dakikada fotoğraf çekemem ki!” karşılığı üzerine, Dali, Güleri kovdurttu.

Güler Umudunu kaybetmişti. Dalinin fotoğrafını çektirmeyeceğinden emindi. Akşam yemeğinden sonra şansının döneceğinden habersizdi. Yahudi bir arkadaşı ile yemek yiyordu. Yaşadığı olayları anlattı ona. Arkadaşı ise dinledikten sonra “O, benim vaftiz babam” dedi. Bazen bir şeyin olacağı varsa, eninde sonunda oluyor işte. Ara şaşkınlığını gizleme gereksinimi duymadan “Ama sen Yahudi’sin, o Hristiyan; nasıl olur?” diyebildi. Arkadaşı “Sen karışma” dedi ve gidip Dali ile konuştu.

Ertesi gün tekrar Dali’nin yanında buldu kendini Güler. Dünden sonra artık kaybedecek bir şeyi olmadığını düşünüyordu. Ama Dali yüzüne bakıp, “Ben seni bir yerden tanıyorum” dedi. Belli ki dün kovduğu adamın güler olduğunun farkında bile değildi. Güler’de durumu bozmadı, “New York’taki basın toplantısından tanıyorsun” dedi.

“Sen benim filmimi biliyor musun?” diye sordu Dali. Güler, “Hangi film?” diye karşılık verdiğinde, “Benim yaptığım bir film var, nasıl bilmezsin? Bir Endülüs Köpeği’ydi ismi. Onu al, gel; akşam sinema oynatacağım size” dedi. Bu aslında bir nevi dostluk başlangıcıydı. Dali, her gün bütün sarhoşları, serserileri yanına topluyordu. Seviyordu böyle ortamların havasını. Güler da o serserilerden biri oluvermişti. Zamanla fark etti ki, sürekli birlikteler. Sonunda bir gün Dali’ye, “Senin fotoğrafını çekeyim. Adamakıllı bir fotoğrafın yok” dedi.

Ama Dali yerinde oturamıyordu. Tam deklanşöre basacakken, bir anda kılıcını çekiyordu mesela. Sonra Ara, “Duracaksın, ansiklopedi Britanicca gibi, bana bakacaksın” dedi. “Kimse yokken gel” dedi Dali.

Sonraki gün saat 10.00’da bu kez fotoğraflarını çekeceğini bilerek gitti Dali’nin odasına. Ancak üç gazeteci daha geldi. Güler“Hani benden başka kimse olmayacaktı?” diye sordu.

Elinde gümüş saplı bir baston ile oturan Dali, “Bilin bakalım ziftin formülü nedir?” diye sordu karşısında duran bütün gazetecilere. Kimse bilememişti.
“Benim adım Salvador Dali, bu bastonu ziftin içine sokar çıkarırım. Beş kuruşluk baston olur 50 bin dolar. Sen bunu yaparsan deli derler. Şimdi dediğimden ne anladınsa git onu yaz” dedi ve hepsini gönderdi.

Güler, Dali fotoğraflarını işte bu karmaşadan daha sonra çekti. Aslında Dali evinde fotoğraf çekelim diye de teklif etmişti; ama o hafta hayatını kaybetti.

HİTCHKOCK

Güler’in unutamadığı özel çalışmalardan biri de Alfred Hitchkock ile yaptığıydı. Hitchkock, başlarda pek sevmemişti Güleri. Ama sonra sonra yakınlastılar birbirlerlerine. Çekişmeli başlayan çekim sabah 11.00’de başlamış, akşam 17.00’de bitmişti. Sonuna geldiklerinde ise, artık araları çok iyiydi.

Ara Güler bu anıyı anlatırken şöyle bitiriyordu: “Baktı ki, ben ondan daha matrak biriyim, rahat rahat çalıştık sonra. Ben de içimden: ‘Yahu ben, Picasso’larla falan çalışıyorum. Sen de kim oluyorsun? Sen Hitchkock isen ben de Ara Güler’im’ diyorum”.

CHAPLİN

Bir diğer önemli anısı ise Charlie Chaplin ile. Onun en büyük hayranlarından biriydi; fotoğraflarını özenle çekmek istiyordu. “Chaplin benim dünyamı kuran, bana vizyonu veren, hayata bakmayı öğreten adam…” diyordu.

Chaplin o zamanlar İsviçre’de çok büyük şatoda yaşıyordu. Amerikalı ünlü yazar Eugene O’Neill’in kızı Oona ile evliydi. Güler, 3 gün bekledi kapılarında; kar kış demedi. Sonunda Oona, Ara’yı içeri aldı; ama “Konuşursan konuş, ama fotoğraf çekme” dedi.

Chaplin, felçli haldeki fotoğraflarının akıllarda öyle kalmasını istemiyordu, haklıydı da.

Güler, eline fırsatı geçtiği halde bunu yapmayı kendine yakıştıramadı ve Chaplin’in fotoğrafını çekmedi. Onu, ona olan hayranlığından ayrı bir köşede, hafızasına kazıdı.

ERDOĞAN

Güler’in en ona en çok ün kazandıran çalışmalarından biri Recep Tayyip Erdoğan’ın fotoğraflarını çekmesi oldu. 2015’te, Erdoğan ülkemizin Cumhurbaşkanı idi ve Ara Güler ile poz verdi.

Aslında Erdoğan’ın Belediye Başkanı olduğu dönemlerde birçok çok kez fotoğrafını çekmişti Güler. Siyasi isimlerin fotoğrafını çektiği dönemlerdi ve o sırada Erdoğan, Başbakan idi. Güler, “Başbakan’ı da çekelim, arşivimiz için önemlidir” dedi. Eski AK Parti Milletvekili Süleyman Gündüz ile görüşüldü. Gündüz aracılığı ile bir randevu aldı; ama programları bir türlü uyuşmadı ve randevu iptal edildi.

Ara Güler, Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreter Yardımcısı ve Sözcüsü İrahim Kalın’ı arayarak uzun süredir görüşmediği Erdoğan’ı en son 2012’de fotoğrafının çektiğini hatırlattı. Görüsme isteğini tekrardam dile getirdi. Ara Güler’e “Ara Bey Başbakan’ken Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın fotoğraflarını çekmek istiyordu. Eğer müsaitse şimdi çekebilir. Cumhurbaşkanımız kendisini davet ediyor; evinde ağırlamak istiyor” diye bir haber ulaştırdı.

Her şeyin hayatta olması için belli bir zaman vardı. Bunun da sırası şimdiydi demek. Ara Güler, Erdoğan’ın Kısıklı’daki evine gitti. Çaylar, kahveler, Erdoğan, Ara Güler’i çok güzel ağırlıyordu.
Çekim öncesinde Ara Güler’in fotoğraf sanatına yaptığı katkıları gündeme aldıkları bir sohbet ettiler. Sonra da oturma odası, çalışma odası ve kütüphanede Erdoğan, eşi Emine Hanım ve torunları Ahmet Akif ile Mahinur’un fotoğraflarını çekti Ara Güler. Çekimin bittikten sonra ise, “Eski İstanbul Anıları” adlı kitabını hediye etti Erdoğan’a.

Ara Güler’in ölüm haberini duyduğunda ise, Erdoğan şöyle ifade etti duygularını: “Hayatımıza bıraktığı derin izlerle her zaman Türkiye’nin yetiştirdiği önemli isimlerden biri olan Ara Güler’in vefatını büyük bir teessürle öğrendim. Ara Güler’i büyük bir sanatçı olarak görüyorum. Hayatımıza bıraktığı derin izlerle Ara Güler ustayı her daim saygıyla hatırlayacağız”.

ARA GÜLER VEFAT ETTİ

Bu listede elbet pek çok isim vardı. Sophia Loren, Indira Ghandi, Federico Fellini, Winston Churchill, Maria Callas, John Berger, Louis Aragon ve daha nicesi…

Tüm bu isimleri sayınca insan onu yüzlerce yıl yaşamış gibi hissediyor. Ya da en azından ben öyle hissettim. Hatta belki her sanatçı gibi sonsuz…

Tabii yine de fiziksel anlamda bir gidiş var bu dünyadan. Ara Güler de, (17 Ekim) 23.20’de ayrıldı aramızdan. Florence Nightingale Hastanesi’nde tedavi gören Ara Güler’in doktoru Dr. Zafer Gökay, ölümüyle ilgili şu açıklamada bulundu: “Serviste üç kez resüsitasyona cevap vermiş, yoğun bakımda da iki kere verdi ama üçüncüsünde ne yazık ki döndüremedik, başımız sağ olsun. Tamamen kalp yetersizliği”

Fotoğrafa, kitaplara ve birçok güzel şeye olan düşkünlüğü ve bunlara inat aksi, tatlı huysuz halleriyle bir Ara Güler geçti bu dünyadan…

HABER MERKEZİ

0 0 0 0 0 0
YORUMLAR

s

En az 10 karakter gerekli

Sıradaki haber:

Emel Sayın Kimdir ?

HIZLI YORUM YAP

0 0 0 0 0 0