Son günlerde edep ve adabın ne kadar yok sayıldığını yaşanılan olaylarla görüyoruz. O kadar iyi görüyoruz ki iki insan arasında olması gereken şeyler topluma açık alanlarda yaşanır oldu.
Özel hayat diye bir şey kalmadı, çünkü fazla normalleştik ya da özentisi olduğumuz ama bizim kültürümüzle, değerlerimizle yakından veya uzaktan alakası olmayan başka ülkelerdeki insanlar gibi yaşar olduk. Oysa ki bizlere “Siz buna mahkumsunuz, bunu yapmak zorundasınız” diye dayatan yokken.
Bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak bizlere sunulan haklarımızı doğru şeyler üzerinde kullanmak yerine, “HAYÂSIZCA, AHLAKSIZCA” davranmayı “ÖZGÜRLÜK” sandık. Bu kadar önemli ve insanı insan yapan bu değerlere karşı yapılan uygunsuz davranışların engellenmesini ise yasak, baskı olarak algıladık.
Peki, bunun suçlusu kim?
DEVLET Mİ, TOPLUM MU, AİLE Mİ?
Aile, toplum, yönetim bunlar bir ülkenin olmazsa olmaz yapı taşları ama suç kimde noktasına gelecek olursak şayet suçu ilk önce kendimizde daha sonra da çevremizde aramalıyız.
Evet, suça meyilli bir insan başıboş hayvanlar gibi elini kolunu sallayarak gezerse bir noktadan itibaren toplumda huzursuzluk yaratacak olaylara neden olabilir. Bu tür olayların çıkmaması için yönetim ve adalet mekanizmasının yerli yerinde işlemesi gerekir.
Ancak bundan daha önemli bir şey var ise de suça meyilli o insanın o noktaya gelmesine sebep olan şeyler. Bu noktada aile devreye giriyor. Aile dedim ama bu sadece anne veya babayla olan süreç değildir. O kişinin büyüdüğü, yetiştiği ortamdaki her bir hatta hayatımız boyunca en yakın gördüğümüz arkadaşlarımız bile bize aile gibi gelir. Hatta aileden daha yakın.
Sen, ben, o, bu, şu. Hiç fark etmez, çocuklarınızı çok fazla baskıyla ya da fazla özgür tabiri caizse rahat büyütürseniz ki eğer o çocuk bir yetişkin olduğunda bana kimse karışamaz edasıyla ortalıkta kol sallar. Arkadaş özentisi olur. Anne, baba, büyük veya küçük tanımaz.
Psikolojik sorunları olan, özgüvensiz ya da egosu hat safhada bir insanı toplum oluştursun diye yetiştirmiş olursunuz.
Yapmayın, Allah aşkına…
BU RAHATLIK NEREDEN GELİYOR!
Son günlerde Bebek Sahili, Ortaköy Sahili’nde yaşanan o uygunsuz haller onlara normal gelebilir belki ama Müslümanlığı da bir kenara koyarsak şayet bunları kimse görmek zorunda değil. İşin açıkçası ben bu olaylara bir kılıf uyduramıyorum. Uydurulmamalı da….
Bu nedir, yabancı ülke özentiliği mi?
Orada ki insanlar ise bu duruma tepki göstermek yerine, sadece bakıp geçiyor ya da videoya çekiyor. Eee, çektiğiniz o videoyu paylaştınız da ne oldu?
Yine biz rezil olduk, yine ülkemiz, şehrimiz, sahilimiz ve sokaklarımız kötülendi.
Toplum içerisinde ilişki yaşamak, Manavgat sokaklarında çıplak gezmek normal. Hatta bunlar o kadar normal ki, Kocaeli’de bir kafeye bir kızın şortla girmesi anormal. Görmüyor musunuz, her şeyin suçlusu aslında biziz. Her birimiz…
Yahu, kadının evinde kocasıyla yaşadığı ilişkiyi arkadaşlarına anlatan; adamın ise sevgilim diye koluna taktığı ancak ayrıldıktan sonra bin bir türlü laf ettiği insanlarız…
Oysaki, iş bu tür olayların sosyal mecralara yansımasına gelince evinin özelini anlatan, sevgilisinin pardon eski sevgilisinin hani öyle derler ya; eski sevgilisinin namusuna kadar aşağılayıcı laf söyleyenler “AHLAK BEKÇİLİĞİ” yapıyor.
Demem o ki, biz bu insanları kendi içerimiz de kendimiz yetiştiriyoruz. Daha ki iş işten geçince sapık, namussuz, ahlaksız diyoruz.
Bizler böyle yetiştirdiğimiz insanları izliyoruz sadece. Suç kısmına gelince de kılıf uydurmak kolay tabi. Bu ülke hangi biriyle uğraşacak ki…
Bıktık…
Hani diyorsunuz ya “Ülkenin Çivisi Çıktı” yok be kardeşlerim, saygı değer büyüklerim “İnsanlık öldü, öldü ama üzerine toprak atanı yok. Kokmuş, çürümüş, leşe dönmüş. Bizde, bunları izliyoruz.”
Aman ha bu arada çocuklarınıza da “At Gözlüğü” takmayı da sakın unutmayın. Vesselam.