Brad Pitt kimdir
Sinema yıldızı olmak için genç yaşta yollara düşmüş ve nihayetinde başarmış, güzelliği ve aşkıyla göz dolduran Brad Pitt’in hayat hikayesidir…
Güzellik konusunda artık bir tarif o. Şayet bir yerde bir güzelden bahsediliyorsa, elbette evvel onun ismi geçer. Brad Pitt’i yalnızca sinemalarından parlayan güzel yüzü, bir de elbette efsaneleşen aşklarıyla “Brangelina” çiftindeki duruşundan tanıyormuşum. Ki ayrılıkları sonrası onlara da ilgim bitmiş, çünkü birlikteyken güzeller…
“Bir yıldız olmanın yolu daima bu türlü afilli kıssalardan mi geçiyor?” diye sormadan edemedim kendime. Ani verilmiş hayati kararlar, sabırla çok çalışmalar, aşklar, vazgeçişler, başarılar…
Okuyun da siz karar verin alışılmış. Lakin bugün bu güzel adamın doğum günü. Fırsatım varken ellerimden kayıp gitmesin, biyografisini yazayım istedim.
Düzgün ki doğdun Brad Pitt…
Çocukluğu ve eğitim hayatı
Brad, 18 Aralık 1963’te, Oklahoma’da Jane Etta ve William Alvin’in birinci çocukları olarak dünyaya geldiğinde ailesi ona, “William Bradley” ismini verdi. Annesi okulda danışman olarak çalışırken babası da bir kamyon şirketi işletiyordu. Brad’in doğumundan çabucak sonra Springfield Missouri’ye taşındılar. Kardeşleri Douglas ve Julie Neal de burada dünyaya geldi.
Brad, muhafazakar bir aile ortamında büyüdü; bir Güneyli Baptist olarak yetiştirildi. Okulla ve okuldaki işlerle daima ilgili bir çocuk oldu. Kickapoo Lisesi’nde eğitim almaya başladığında bilhassa sporla ve okulunun öğrenci işleriyle yakından ilgiliydi. Bilhassa yüzme, tenis e golf kadrolarına katıldı. Okul sıralarında arkadaşlarının onu “Pittler” diye çağırdığı Brad’in, müzik de vakitle en büyük tutkularından biri olacaktı; aldığı birinci albüm olan Elton John’un “Captain Fantastic” albümünden sonra.
Üniversitede ise Gazetecilik eğitimi alması gerektiğine karar vermişti ve 1982’de, Columbia’daki Missouri Üniversitesi’ne kaydoldu. Okul süreci boyunca erkek kolejlerindeki öğrencilerin toplumsal aktiviteler için toplandığı “The Sigma Chi” birliğine üyeydi. 1986 yılıydı. Mezuniyeti yaklaşıyordu. Hatta çok fazla yaklaşmıştı ki, 2 hafta kala ani bir kararla okulu bıraktı ve Los Angeles’e gitti…
Hayat başlarken
Evet, nitekim de bunu yapmıştı. Zira son vakitlerde başı giderek karışır olmuştu. Olmak istediği yerde durmadığı duygusiyatı vücudunu uyuşturuyordu güya. Yapması gerekeni yaptı. Artık bulunduğum yerden bakınca, izlediğim onca Brad Pitt sinemasından sonra, hepsi bu kararın armağanı sanırım…
Brad, yıllar sonra kararını bir röportajında şöyle anlatacaktı: “Bu kararı almam mezuniyet devrine geldi ve herkes, tüm arkadaşlarım iş arıyordu bense şimdi bunun için hazır olmadığını fark ettim… Otomobilime eşyalarımı topladım. Mezun olmaya iki hafta kala Los Angeles’e taşındım. Son iki haftayı bitirmememin nedeni yalnızca bittiğimi duygusetmemdi. Onunla işim bitmişti. Nereye gitmek istediğimi biliyordum. Bir istikametim vardı”.
Hayat en hoş gerçek bir karar verdiğinde başlıyordu. Brad’in hayatı da artık başlıyordu işte; Los Angeles’te. Ailesine aktörlük mesleğini başlatmak için Pasadena’daki br Hoş Sanatlar Akademisi’nde yola devam edeceğini söylemişti. Güya yeni doğmuş üzere, üniversiteye yeni başlamış üzere bütün duyguleri birbirine bulaşıyordu. Hepsinden kıymetlisi bir öbür yerde ve beş parasızdı. Kente birinci adım attığında yalnızca 325 doları vardı ve yaşamak için daha fazlasını da kazanmalıydı. Bir müddet Rock Sanatkarı Melissa Etheridge’nin kanepesine kıvrıldı. Uzun vadeli ve kalıcı tahliller üretmenin peşinden koştu. Bir müddet ne iş bulursa yaptı. Tanıtımlarda tavuk kostümü giydi, yıllar sonra bir yıldız olduğunda kendisine ilişkin olacağından emin olduğu limuzinlerde sürücülük yaptı…
Dizilerde küçük, düşük bütçeli rollerle başladı…
Mesleğinde birinci basamak: Dünyanın En Seksi Adamı
Ailesi ve tüm yakınları için Brad’in meslek seçimi çok büyük bir sürpriz oldu. Tahminen okulda birkaç Show için sahneye çıkmıştı; lakin bunun bir tutkuya dönüştüğünü kimse fark edememişti. Aslında kimsenin hayıflanmasına gerek yoktu. Zira Brad bile bunun farkında değildi. Tahminen de cebinde 325 dolarla yola çıktığında inanmıştı; Brad, bir sinema yıldızı olmak istiyordu.
Hollywood’a gittiğinde 6 yıl boyunca oyuncu koçluğunu “Roy London” yürüttü. Birinci ekran deneyimi “Head Of The Class” isimli sitcom’daki küçük rolüydü. Ayrıyeten burada gönlünü showun yıldızına kaptırmış, kısa periyodik bir beraberlikleri de olmuştu. “Growing Pains” isimli dizinin iki kısmına konuk oyuncu oldu.
Birinci kere 1989’da, “Cutting Class” isimli, düşük bütçeli bir üretimde rol aldığında ilgi çekti. Uzun mühlet ekranlarda uzunluk gösteren pembe dizilerden “Another World”de, “Chris” karakteriyle yer aldı. Çabucak akabinde “Our House” isimli dizide göründü. Öteki kısımlarda de oynaması için teklif almıştı ki, Amerika’nın en tanınan dizilerinden “Dallas”a, Shalane McCall’in erkek arkadaşı “Charles” rolüne transfer oldu. Ayrıyeten televizyonun en çok izlendiği saatler olarak belirlenen prime time neslinde yayınlanan “Thirtysomething”, “21 Jump Street” ve “Friday Nightmares” üzere dizilerde de rol aldı.
Her şeyden evvel çok fazla güzeldi. Bu, onun hem takviyesi hem kösteği olacaktı. O denli ki, çok vakit geçmesine gerek kalmamıştı, 1991’de, Ridley Scott’un direktörlüğündeki “Thelma & Louise”deki 15 dakikalık rolünden sonra “People Magazine” onu “Dünyanın En Seksi Adamı” seçti.
Brad Pitt beyazperdede
Bilhassa ülkemiz için onu tanıyacağımız alan elbette sinemaydı. Brad, birinci kere beyaz perde için kamera karşısına 1988’de geçti. “Dark Side Of The Sun”, Yugoslavya’da çekildi. Aslında sinema tamamlanmıştı. Fakat burada başlayan savaş sebebiyle vizyona girmesi yıllar sonrasına sarktı. Bu sebepten birinci sinemasını 1989’daki “Cutting Class” sayabiliriz.
Bu sırada dizilerle ve bilhassa “Thelma & Louise”den sonra “Dünyanın En Seksi Adamı” seçilmesiyle gündemde olan Brad, fizikî özellikleriyle değil, oyunculuk yeteneği ile tanınmak istiyordu. Her ne kadar güzelliğini inkar edebileceğimiz bir durum yaşamasak da, oyunculuk konusundaki yeteneğini de sinemalarında konuşturuyordu. Bilhassa 1999 üretimi “Fight Club” ile hafızalardan silinmeyen Brad, öncesinde de 1994’te “Interview With The Vampire” (Vampirle Görüşme), 1995’te “12 Maymun” ve tekrar 1995’te “Seven” üzere birçok sinemada oynadı.
Tekrar 1999 imali Martix içinde başrole birinci olarak Brad düşünülmüştü.
(Filmden bir kare)
Çin ona yasaklandı
Brad’in, 1997 üretimi “Tibet’te Yedi Yıl” sinemasının akabinde Çin’e girişi yasaklandı. Sinema, II. Dünya Savaşı vaktinde ülkesinden Himalayalar’a giden, oradan da Tibet’e kaçan Harrer’in, Tibet halkının Çin’den gördüğü zulme şahit oluşunu bahis alıyordu.
Daha sonra Times mecmuasına vereceği bir röportajda mevzu ile ilgili şunları söyleyecekti: “Ne hakkında konuştuğunuzu bilmeden konuşmamalısınız. Bu yüzden röportajlarda rahatsız oluyorum. Bana Çin’in Tibet hakkında nasıl bir siyaset izlemesi gerektiğini soruyorlar. Benim ne düşündüğüm kimin umurunda! Ben kahrolası bir aktörüm. Sinemalarla sizi eğlendirmeye çalışan makyaj yapmış yetişkin bir adamım”.
(“Meet Joe Black” sinemasından, Anthony Hopkins ile)
Oyunculuk serüveni
Brad, 1990’da, “Too Young Too Die” isimli televizyon sinemasında, uyuşturucu bağımlısı Billy Canton’u canlandırdı. Başrolü Juliette Lewis ile paylaşıyorlardı. Birbirlerine aşık oldular ve birliktelikleri üç yıl sürdü. 1991’deki “Thelma & Louise”nin akabinde, 1992’de, Ralph Bakshi’nin direktörlüğünde “Cool World” ve çabucak akabinde da Robert Redford’un direktörlüğünde “A River Runs Through It” (Bizi Ayıran Irmak geldi. Bu sinema, en düzgün sinematografi kısmında Oscar’ı da aldı. Oynadığı her sinema, ona yolunda yoldaş bir diğer insan kazandırıyordu. Bu defa bir konut arkadaşı oldu. Rol arkadaşı Buck Simmonds ile o denli güzel anlaşmışlardı ki, birlikte mesken tutmaya karar verdiler…
1993’te ise, uzun müddettir sevgili olduğu Juliette ile “Kaliforniya” için kamera karşısındaydılar. 1994’te Anne Rice’in tıpkı isimli romanı, “Interview With The Vampire”den (Vampirle Görüşme) uyarlanan sinemada, sekizinci yüzyıldaki bir vampiri canlandırarak en özel performanslarından birini gerçekleştirdi. Bu sinema, 2 kısımda Oscar’a aday gösterildi.
Brad, hayli kıymetli oyuncularla ve kıymetli rollerde yer alıyordu. Sinema eleştirmenleri onun hakkında daima olumlu şeyler söylüyordu. Yeniden 1994’te Anthony Hopkins ile “Legends Of The Fall” için kamera karşısındaydı.
(Dövüş Kulübü)
1995 Brad için epeyce verimliydi. Direktör koltuğunda David Fincher’in olduğu “Se7en”de rol arkadaşları ortasında Morgan Freeman da vardı. Yeniden tıpkı yıl Terry Gilliam’ın yönettiği, başrollerini Bruce Wills ile paylaştığı “Twelve Monkeys” (12 Maymun) ile En Yeterli Yardımcı Erkek Oyuncu kısmında Oscar’a aday gösterildi.
1996’da, “Sleepers” isimli sinemada rol aldı. 1997’de, yayınlanması yıllar süren, birinci başrol deneyimi olan 1988 üretimi “The Dark Side Of The Sun” vizyona girdi. Yeniden birebir yıl “The Dewil’s Own” isimli sinemada karizmatik bir I.R.A lideri olarak kamera karşısındaydı. Bu sinema için İrlanda aksanıyla konuşma dersleri aldı.
1998’de bir defa daha Anthony Hopkins ile “Meet Joe Black” sineması için kamera karşısındaydı.
Ve 1999’da, beyazperdenin unutulmaz karakterlerinden, “Tyler Durden”e hayat verdi. Chuch Palahniuk’un birebir isimli romanından, David Fincher imzası ile uyarlanan “Fight Club” (Dövüş Kulübü), kült sinemalar ortasında anılırken, Brad Pitt de ismini altın harflerle sinemaya kazıma yolunda sağlam adımlarla ilerliyordu. Daha neler neler yapacaktı…
(“The Mexican” Julia Roberts ile)
2000’lerde Brad Pitt
Brad Pİtt, 2000’de dünya çapında tanınmasını sağlayacak “Snatch” sinemasında rol aldı. Rolüyle “Stallite Awards” tarafından, “En Âlâ Yardımcı Erkek Oyuncu” kolunda ödüllendirildi.
2001’de, “Spy Game” ve “The Mexican” sinemalarında başroldeydi. Yeniden birebir yıl George Clooney ve Julia Roberts ile birlikte, Steven Soderberg direktörlüğündeki serinin birinci sineması “Oceans’s Eleven” için kamera karşısındaydılar.
2002’de, Chuck Barris’in tıpkı isimli kitabından Charlie Kaufman’ın uyarladığı, “Confessions of a Dangerous Mind”de rol aldı.
2003’te sesiyle var oldu. “Sinbad: Legends of the Seven Seas” isimli animasyonda, Sinbad’ı seslendirdi. 2004’te Wolfgang Petersen’in direktörlüğündeki “Troy” için kamera karşısındaydı ve Achilles mitolojik kahraman rolü için aylarca spor yaparak kilo almıştı.
Bu sinemanın akabinde ise, bir röportajında şunları söyledi: “Harika sinemalar çevirmek için kendime 4 yıl daha mühlet tanıyorum. Ondan sonra yeni bir sinema jenerasyonu gelecek, yeni kahramanlar cezbedecek. Olayların akışı bu türlü. Ayrıyeten yeni şeyleri denemenin vakti geldi. Gitgide daha ağır olarak bir aile kurmak istiyorum”.
Ayrıyeten gelecekte mimarlıkla ilgilenmek istediğini de söylüyor – Los Angeles’in daha da çağdaşlaşması maksadıyla dünyaca ünlü mimar Frank Gehry sanatçı kümesine davet edilmişti – ve ekliyordu: “Orada birinci etapta öğreneceğim; lakin bir yandan kentin geleceğini de etkileyeceğim. Los Angeles ruhsuz bir beton çölü. Ben orayı daha yaşanır hale getirmek istiyorum. Bu tahminen de benim yeni mesleğim olur”.
(Mr. and Mrs. Smith)
Başında yeni mesleğini şekillendiredursun, sinema devam ediyordu. Birebir yıl serinin ikincisi “Ocean’s Twelve” için yeniden kamera karşısındaydı ve 2005’te de, her şeyin, aşka bizi inandıracak her şeyin birinci adımı o sinema, “Mr. And Mrs. Smith” için Angelina Jolie ile birlikte kameranın karşısında tüm savaşçı ruhları ile duruyorlardı.
2006’da, “Babel”, 2007’de “The Assassination of Jesse James by the Coward Robert Ford” sinemasında rol aldı. Tekrar tıpkı yıl, serinin üçüncüsü “Ocean’s Thirteen” için kamera karşısına geçti.
(Benjamin Button)
2008’de, mesleğinde farklı bir yere taşındığı “The Curious Case of Benjamin Button”da (Benjamin Button’un Tuhaf Hikayesi) izleyicisiyle buluştu. Sinemanın uzunluğuna aldırmadan, hepimiz uzun uzun izledik Benjamin ve Daisy’nin aşkını…
Daha sonraki yıllarda da elbette üretmeye, yalnızca oyuncu değil, üretimci olarak da sinemalarda yer etmeye devam etti. Çok yıllık oyunculuğunda Oscar’ı kucaklayamayan Brad Pitt, 2006’da “En Yeterli Film” kısmında Oscar alan “The Departed” ve 2014’te “En Âlâ Sinema ve En Güzel Senaryo Uyarlaması” kısımlarında Oscar alan “12 Yıllık Esaret” sinemalarının yapımcısıydı. Mükafatı aldığında ise şöyle dedi: “Hiç Oscar alacağımı düşünmezdim”.
Brad Pitt ve Jennifer Aniston
Brad, birinci sefer 1996’da Gwyneth Paltrow ile nişanlandı. Lakin bu nişanlılık bir yıl sürdü. Brad’in bu ayrılığın akabinde kendine gelmesi ise, uzun vakit aldı.
1998’de ise, sezonunünlü dizisi “Friends”te oynayan Jennifer Aniston ile tanıştılar. Soluğu kısa, tesiri büyük bir aşk olacaktı. 29 Temmuz 2000’de, Malibu’da düzenlenen bir merasimle evlendiler. Evlilikleri yalnızca 5 yıl sürdü. 8 Ocak 2005’te Brad’in basın sözcüsü, çiftin ayrılık kararını duyurdu. Brad-Jennifer çifti ise, evliliklerini noktalama konusunda çıkan hiçbir dedikodunun tesiri olmadığını ve iki güzel arkadaş kalacaklarını söylüyorlardı.
Bu ayrılık magazin gündemini uzunca bir mühlet meşgul etti. Bu sırada Brad Pitt’in hayatında Angelina Jolie periyodu açıldı…
Brad Pitt ve Angelina Jolie
Oynadıkları sinema Mr. And Mrs. Smith’ten sonra ortalarında aşk dedikoduları çıkan Brad Pitt ve Angelina Jolie, Brad’in evliliğini sonlandırmasının akabinde birlikteliklerini başlattı. Bu sefer uzun soluklu bir aşktı, lakin evlenmelerine daha bir epey vakit vardı.
Angelina Jolie, 2000’de “Tomb Raider” sinemasının çekimleri sırasında Kamboçya’daydı ve 2002’de buradan “Maddox” isminde bir erkek çocuğu evlat edindi. Yani çift beraberliklerine başladığında bir çocukları vardı. Daha sonra da birlikte Etyopya’dan “Zahara” ismindeki kız çocuğunu evlat edindiler. 27 Mayıs 2006’da da kızları “Shiloh Nouvel” dünyaya geldi. Üçüncü evlat edindikleri çocukları ise, “Pax” oldu.
Daha sonra Angelina, “Vivienne Marcheline” ismini verdikleri kızları ve “Knox Leon” ismini verdikleri oğulları, ikiz bebeklerini dünyaya getirdi. 2014’te çiftin 6 çocukları vardı. Çift, 23 Ağustos 2014’te, Fransa’da özel bir merasimle evlendi.
Lakin bakmalara doyamadığımız bu hoş aşkın üstüne, Angelina, Eylül 2016’da boşanma davası açtı…
Brangelina efsanesi
Onlar “Brangelina” çiftiydi. Öylesine büyük bir aşk olarak kabul görmüştü ki, dünyanın gözü önünde yaşanan bu aşkın bittiğine inanmak çok güçtü. Hepiniz hatırlarsınız diye düşünüyorum. Şimdi evlenmemişlerdi ve Angelina Jolie hastalanmıştı. Bu süreçte tüm gözler onların üzerine devrilmişti ki, Brad Pitt, herkesi kıskandıracak, bir yandan da “Ah be aşka bak!” dedirtecek o cümleleri paylaştı:
“Angelina hastalandı, iş, özel hayatı, çeşitli sıkıntılar, çocuklarla ilgili sorunlar hakkında daima gergindi. 35 yaşındaydı lakin 15 kilo civarı kilo verdi, 40 kiloya düşmüştü. Çok zayıftı ve daima ağlıyordu. Daima mutsuzdu. Daima başı ağrıyordu, kalbi ağrıyordu, sırtı ağrıyordu… Uyuyamıyordu, sabaha karşı fakat uykuya dalabiliyordu, gün içinde yorgun biçimde kalkıyordu. Ayrılma noktasına kadar geldik. Artık hoşluğu de onu terk ediyordu; gözaltı torbaları vardı, kendine bakmaz olmuştu. Kendisine gelen rolleri reddediyor, artık sinema çekmiyordu. Ben de umudumu kaybetmiş durumdaydım, çok kısa vakitte boşanacağımızdan emindim artık. Lakin sonra bir şeyler yapmam gerektiğini fark ettim. Dünyanın en hoş bayanı ile beraberdim. Dünyadaki erkeklerin ve hatta bayanların nerdeyse yarısından fazlası için o ülkü bayandı; ancak onun yanında uyuyan, ona sarılan bendim. Ve sonra ona çiçekler almaya, sık sık onu öpmeye, iltifatlar yağdırmaya başladım. Her an, her dakika ona sürprizler yapıyordum. Yalnızca onun için yaşıyor, ona daima ikramlar alıyor, insanların içinde onu övüyor, sevgimi aşikâr ediyordum. Onu hayatımın merkezi yapmıştım ve inanmayacaksınız ancak yüzü gülmeye başladı. Daha evvel hiç olmadığı kadar güzel olmaya başladı. Kilo aldı, sonlanması geçti ve beni evvelkinden de fazla sevmeye başladı. Ben beni böylesine sevdiğini hiç bilmiyordum bile. Ve o devir anladım ki, bir bayan, erkeğinin yansımasıydı. Kadınınızı delicesine sevin“.
Aşk güzelleştiriyor, yaraları sarıyordu tahminen fakat ya her şeyin bir mühleti vardı ve doluyordu ya da güzelleşmeyen şeyler vardı.
2017’de, Brad Pitt, GQ Style’ye ferdî bir röportaj verip boşanma konusunun onu ne kadar üzdüğünü samimi bir formda anlatmıştı. “Zamanında müdahale edemedim. Lise yıllarımdan bu yana peşimi bırakmayan, benim de bırakamadığım büyük bir alkol meselem var”diyordu ve ekliyordu: “Hayatımdaki tüm olumsuz gelişmelerden ben sorumluyum!”
“Özellikle geçen yıl kendimi kaybettim. Angelina ile çok güç bir süreçten geçtik lakin artık kurtuldum” demişti. Lakin muhakkak ki bazen kimi şeyler kurtarılamıyordu. Çünkü velayet konusunda mutabakata gidemediklerinden boşanma davası bugün hala devam ediyor.
Elbette özel hayat bir yana, Brad Pitt’in oyunculuğu bir yana. Palavra değil, biz onları daima yan yana görmeyi çok seviyorduk. Örnek ve hatta kıskanılası çiftti. Karşımızda dünyanın en hoş bayanı ve en güzel erkeği aşık aşık duruyordu. Lakin tekrar de bizi elbette ilgilendirmesi gereken onu tanıdığımız tarafı, yaptığı iş…
Zira oynadığı her rolün hakkını veren, her sinemasından verdiği gerçek hisle çıkaran bir Brad Pitt geçiyor bu dünyadan…
Âlâ ki…
Damla Karakuş
[email protected]
Not: Biyografisini okumak istediğiniz bireyleri lütfen bizimle paylaşın.
Instagram: biyografivekitap
